Çocuklarımızı canımızdan çok seviyoruz, en değerlimiz onlar, Allah’ın bize verdiği en güzel hediyeler. Öyle ki ,azıcık ateşlenseler, sabaha kadar biz de ateşleniriz. Ama bazen onları sevindirelim ya da yeni güzel bir alışkanlık kazanmalarına yardımcı olsun diye iyilik yapalım derken, zarar veriyor olabilir miyiz? AH ŞU EBEVEYNLER
Son yıllarda sağlıklı beslenme konusunda daha bilinçli olduğumuz bir gerçek ama bildiklerimiz pratikte ne kadar yardımcı oluyor bize?
Paketli gıdaların zararlı olduğunun farkındayız ama bu kadar lezzetli şeylerin lezzeti oranlarında o kadar da zararlı olduklarını anlatabiliyor muyuz çocuklarımıza?
Amaaan canım sen de biz öyle çok şey almayız, küçücük bir sakız, küçücük bir şeker ancak derken, o küçücüklerin içinde hangi küçük ama etkisi büyük maddeler var? Hadi bir bakalım 👇
Aspartam (E951):
En yaygın kullanılan, şekerden 180-200 kat daha tatlı bir sentetik tatlandırıcıdır. Çikolata, sakız, et ürünleri, ketçap, soslar, gazozlar, şekerlemeler, ilaçlar ve pastahanelerde şeker yerine kullanılır. Aspartam içeren tatlandırıcılar, etikette sadece “tatlandırıcı,fenialanin ya da surel” olarak da belirtilebilir.
Fenilalanin tüm biyokimyasal süreçlerde ve protein üretiminde yer alan en önemli aminoasitlerden biridir. Bunun sentetik olanı doğal olanına göre çok daha aktif olduğundan vücut sentetik olanı kullanır ve bir zaman sonra vücut buna fiziksel ve ruhsal olarak bağımlı hale gelir. Örneğin, aspartam bağımlısı insanlar çikolata yemeden veya aspartamlı bir içecek içmeden zihinsel çalışma yapamazlar.
Uzun süreli maruz kalımında kronik yorgunluk, döküntü, kas ağrıları, hafıza kaybı, beyin özürleri,beyin tümörü, epilepsi ,üreme organlarında bozukluklar gibi pek çok hastalığa sebep olurlar.
Aspartamı yasaklayan veya kullanımına sınır koyan ülkelerde, kısırlık, doğum kusurları, gelişme çağındaki çocuklarda zihinsel ve ruhsal problerinde hızla azalma olmuştur.
Sodyum Nitrit(E250):
Malesef Türkiye’de en çok kullanılan katkı maddesidir. Tüm işlenmiş et ürünlerinde(sosis, salam, pastırma, sucuk) hem koruyucu, hem renklendirici hem de lezzet arttırıcı olarak kullanılır. Et ürünleri ile alınan sodyum nitrit, vücutta kanserojen bir madde olan nitrosamine dönüşür. Nitrosaminler, doku hasarına, mutasyona ve kansere neden olur. (Kolon kanseri, karaciğer kanseri, pankreas kanseri, lösemi) . Sodyum nitritli ürünler, baş dönmesine, baş ağrısına ve nefes alma zorluğuna sebep olabilir. Nitrit ve nitratlar kandaki hemoglobini etkileyerek dokuların oksijen almasını ve beslenmesi engeller. Bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine sebep olabilmektedir.
Sodyum Sülfit (E221) :
Gıda maddelerinde ve ilaçlardan renk ve kıvam koruyucu, bozulmayı önleyici ve beyazlatıcı olarak kullanılır. Fermente içeceklerde, salata soslarında, bira ve şarapta bulunur. Şekerleme, peynir, sakız, dondurma, bisküvi, çay, reçel, jöle, konserve, çeşni, meyve suyu, kuru meyve, kuru sebze, paketli deniz ürünü, hazır çorba, dondurulmuş patateste bulunur.
Sülfitler göğüste sıkışma, karın ağrısı, kurdeşen, ishal, kan basıncının düşmesi, beyinde yanma hissi, halsizlik ve kalp çarpıntısına neden olur. Ayrıca astım hastalarında astımı tetikler.
Titanyum dioksit(TiO2) (E171) :
Dünyada en yaygın kullanılan mineral ve nanoteknolojinin 3 ana maddesinden biridir. Doğal bir mineral olan titanyumdioksit,nanoteknoloji yöntemiyle atom yapısı değiştirilerek çok aktif bir nanoparçacık formuna getirilmiştir. Işığın titanyum dioksit nanoparçacıklar üzerine düşmesiyle, organik madde, kimyasal reaksiyon sonucu parlamaya başlar. Titanyum dioksit organik maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suyu ayrıştırır. Bunun anlamı şudur, titanyumdioksit nanoparçacıklar herhangi bir organik madde ya da canlı hücreye temas ettiğinde organik madde veya canlı dokunun parçalanmasına neden olan reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenektedir.
Şekerleme, reçel, sakız, pudra şekeri, küp şeker, toz şeker, tuz, karbonat, sütlü içecekler, süt, süt tozu, peynir, peyniraltısuyu, margarin, un,hamur, tavuk, et ,balık, vücut bakım ürünleri, her türlü kozmetik, sabun, deterjan ve temizlik ürünlerinde beyazlatıcı, bozulmayı önleyici ve nem tutucu olarak kullanılır.
Ağız, deri ve nefes yoluyla vücuda giren nanoparçacıklar organizmayı hiç bir şekilde terk etmediği, dokularda çöküntü olarak biriktiği, akciğerlere büyük hasar verdiği tespit edilmiştir. Ayrıca nanoparçacıklar, bulunduğu ortamda canlı hücrenin yapısına nüfuz etme yeteneğine sahiptir ve bunun sonucunda bütün hücrelerde, özellikle beyin hücrelerinde hasar oluşturur ve genleri mutasyona uğratır.
Ayrıca yiyecek endüstrisi, kullanılan katkı maddelerini, ambalaj üzerinde belirtmek zorundadır. Fakat bu zorunluluk, üreticinin kendi kattığı malzemelere mahsustur. Yani bir fırın ürettiği üründe su, maya, tuz, yağ, yumurta, şeker gibi kullandığı malzemeyi belirtmek zorundadır, fakat bunların içerdiği katkı maddelerini belirtmek zorunda değildir.
Önemli bir konu da şu ki, tamamen katkı maddelerinden oluşan şeker, sakız gibi on santimetrekareden küçük, ambalajlı ürünlerde katkı maddelerini belirtme zorunluluğu yoktur.
Ama en yaygın kullanılan basit bir sakızın içindeki katkı maddelerine hele bir bakalım;
1.Sakız Mayası: Kauçuk, vaks, antioksidan, elastomer, reçine,venil polimer, parafin
2.Tatlandırıcılar: Doğal olmadığı için bunların tamamı sindirimi bozar, alerjilere yol açar, diyabete zemin hazırlar.
3.Doğala özdeş aramalar: Hormonal dengeyi bozar.
4.Gliserol ( Nem tutucu) : Büyük ihtimalle domuz ürünüdür ve mezbaha atıklarından üretilir.
5.Lesitin (Emülgatör) : Büyük oranda domuz ürünüdür. Bitkisel olanında soya lesitini yazar.
6.Parlatıcılar: Pek çok ülkede yasaklanmıştır. Pek çok alerjiye ve beklenmedik yan etkilere yol açar.
7.Titanyumdioksit (E171) : Renklendirici ve Nem tutucudur. Hücre hasarına sebep olduğu için bilinen en tehlikeli katkı maddelerindendir.
Evet farkettiğiniz üzere, 2.5 gramlık sakızın bile içinde neler neler var, üzerinde de tıpkı sigaranın üzerinde yazdığı gibi yutmayınız yazar ama malesef tüm çocuklar yutar.
Yazının sonuna kadar geldiyseniz, “iyi güzel, hoş diyorsun da, ne yiyeceğiz biz?” diye isyana başlamış olabilirsiniz.
Bu yazıyı yazan ben, size sonuna kadar haklısınız, bol bol sebze tüketin,bakın inekler hiç hasta oluyor mu gibisinden konuşabilirim. Aldırmayın ,sizin yapmanız gereken ve benim de bu yazıdan sonra hayata geçireceğim ne kadar dikkat edebilirsem ,çocuklarım ve kendi adıma o kadar kardayım felsefesi.
Peki çocukları markete gidince nasıl tutacağız? Aslında işin en ironik yönü de burası zaten değil mi ,çünkü bütün zararlı şeylerin o kadar janjanlı paketleri var ki. California Üniversitesinde çocuk ve ruh sağlığı profesörlerinden birine çocuklarımıza ne yedirelim diye sormuşlar,o da reklamı yapılan hiç bir şeyi yedirmeyin de,ne yedirirseniz yedirin demiş,komik adammış vesselam.Tabi biz ebeveynlerin markete gidince neler çektiğini bilmeden konuşmuş.
Uygulanabilecek en güzel yöntem,çocuklarla birlikte markete gitmemek ama hepimizin de bildiği gibi pek de mümkün değil, mecburen gittiğimiz zaman dilimleri için aslında harika bir fikrim var,keşke şöyle güzel bir telefon uygulaması olsa,reyondaki ürünün barkoduna tutsak ve siri gibi konuşmaya başlasa “Bu bir sakızdır,içindeki maddeler şunlar şunlardır,zararları bunlardır,yemeyin,yedirmeyin,hala demir adam gibi bol bol sebze yerine, bu berbat şeyleri yemeyi tercih ediyorsan, demir adam kadar güçlü,örümcek adam kadar çevik,batman gibi zeki olamazsın” falan dese, çok tatlı olurdu ve eminim hiç bir aklı başında çocuk o ürünü almazdı neyse teknoloji o kadar gelişinceye kadarlık süreçte artık kendi yöntemlerimizle dikkat edebildiğimiz kadar dikkat edelim ve gönlü güzel kalpleri güzel baldan tatlı çocuklarımızı zehirlemeyelim.Şifası olmayan hastalık yoktur, irade eksikliğinden başka demiş İbn-i Sina, nokta.
Kaynaklar: Gerçek Tıp -Aidin Salih
Faydalı bir yazı olmuş emeğinize sağlık
Teşekkür ederiz..